27 Mart 2013 Çarşamba

Bordeaux ve Şarap


Bordo'nun şarap dünyası için önemi son derece büyüktür, aralarında dünyanın en prestijli ve pahalı şaraplarının da yer aldığı yılda 6,5 milyon hektolitre şarap üretilen (700 milyon şişe) yaklaşık 120.000 hektarlık bağlarıyla bir şarap imparatorluğudur kendisi. Fransa'nın da en büyük Apellation d'Origine Controlee bağ alanına sahip bölgesi. Chateaux Margaux, Lafite, Haut-Brion ve Cheval Blanc, en bilinen isimler olsa da bu buz dağının sadece görünen yüzü.


Ve hikaye başlıyor...


Resim: , 1871, The Port of Bordeaux.




 

Bordo'da ilk şarabı Romalılar üretmiş. Bölgenin şarap ticareti ve tüm bu hikayesinin başlaması  XII. yy'da bir evliliğe dayanıyor.


 
Aquitaine Düşesi Elenor'la  (Akiten diye okunuyor) (sonradan İngiltere kralı olan) II. Henry Plantagenet'nin 1152 yılında yaptıkları evlilik, bölgenin etkin bir şekilde İngiltere egemenliğine girmesini ve İngiltere ile ticaret yollarının açılmasını sağlıyor. Bordo'nun biraz İngilizvari olması da buradan demek ki.

 
Bu siyasi bağlantı tam da İstanbulumuzun fethi olan 1453 yılında kopmuş ve fakat ticari bağlantılar devam etmiş ve Bordo'nun deniz aşırı pazarları hiç durmadan büyümüş. Buradaki uluslararası şarap ticareti de o zamandan beri devam etmiş ve Bordo'yu da hem sanatsal hem mimari hem de ekonomik olarak geliştirmiş.

Resimler: http://harlotsharpiesharridans.com/blog/2011/03/21/eleanor-of-aquitaine-louis-vii/

 
 

*Resmin üzerine tıkladığınızda orjinal boyuttaki haritaya ulaşabilirsiniz.


Bugün şarap; bölgedeki 60 apelasyon, yaklaşık 7.800 bağcı, 40 kooperatif mahzen, 300 aracı firma ve 93 komisyoncu ve 55.000 çalışan ile bölgenin can damarı. Şarap üreticilerinin büyük kısmı aynı zamanda üzüm yetiştiricisi ve bunlar genellikle kooperatif üyesi. Kişisel bağcılık yapılan "chateaux"ların büyük arazilere sahip olması zorunlu değil.

Yıllık üretimin yarısını genel apelasyon, geri kalanını daha küçük apelasyonlar ve Pomerol ve Margaux gibi dünyaca ünlü apelasyonlar karşılıyor.

Şarap üretiminin %89'unu kırmızı şarap oluşturuyor, adı üzerinde "Bordo" burası.



Üretimde harmanda sıklıkla kullanılan üç temel çeşit vardır: Cabarnet Sauvignon, Merlot ve Cabarnet Franc.

Üretilen kırmızı şarap çeşitleri; %63 Merlot, %25 Cabarnet Sauvignon, %11 Cabarnet Franc ve %1 Malbec, Petit Verdot ve diğer çeşitler.

Beyaz olarak, tatlı Sauternes şarabı dünyanın 1 numaralı şaraplarından biridir. Taze, sek beyaz Bordo şarapları da çok başarılıdır. İki türün üretiminde de Semillon, Sauvignon Blanc ve zaman zaman da Muscat (benim ilgi alanım olan misket) harmanları kullanılır.

Üretilen beyaz şarap çeşitleri; %53 Semillon,  %38 Sauvignon Blanc, %6 Muscadelle ve geri kalanlar da Ugni Blanc, Merlot Blanc, Folle Blanche ve diğer çaşitler.


Kaynaklar;

1. Tur rehberimiz Catrine BORD, Bordeaux L'ecole du Vin ve verdikleri kitapçıklar (Introduction to Bordeaux wines), okulun bulunduğu bina "La Maison du Vin de Bordeaux" çok harika bir mimariye sahip: http://www.bordeaux.com/us/wineschool Burada yıl boyunca farklı seviyelerde eğitimler düzenleniyor, biraz pahalı ama ilgilenenler için güzel.




[Parantez içi notu: Yine aynı binanın giriş katında yer alan wine bar'a buradan ulaşabilirsiniz: http://baravin.bordeaux.com/default.asp?AgeLegale=1  Çok farklı şarapları deneyebileceğiniz harika bir yer... ]


2. Quinconces'daki Bordo Turizm Ofisi. Çok sayıda kitapçık-broşur ve hediyelik eşya bulabilirsiniz  ayrıca dönemsel etkinlikler, kurslar hakkında da bilgi edinebilirsiniz. Bordo'ya gelmeden herkes bir kontrol etmeli bence. Okul ve Şarap barı da tam karşıdaki binada..  http://www.bordeaux-tourisme.com/




3. Görsel Rehberler: Şarap, 2009, İnkilap Yayınevi, syf; 59-65.


20 Mart 2013 Çarşamba

Bordeaux izlenimlerim

 
İşte oturma odamızın manzarası... Hayat Bordeaux'da çok sakin. Hiç kimse telaş içinde değil.


 Bu bağ bulunduğumuz laboratuvarın arkasında. Universite Bordeaux 2, Victor Segalen, INRA, Department of Oenology. Çok güzel görünüyor.

 ve enstitü
 
 
Laboratuvardakiler normalde çok çalışıyorlar, bu ise çok nadir görebileceğiniz bir durum çünkü bir doğum günü kutlaması var. İngilizce iletişim kurmak normalde çok zor, Fransızlar bu konuda çok kötüler fakat neyse ki burada birileri mutlaka İngilizce biliyor.
 
 
Avusturalya'dan Dr. Marcus Herderich bize Avustralya bağcılığı-şarapçılığı ve karşılaştıkları problemler üzerine bir seminer verdi ve bende dinleme şansını bulabildim.
 
Burada laboratuvar tüm zamanımı alıyor, erken dönme şansı bulursam yolda inip gördüğüm şeyleri bir inceleyip tekrar yola devam edebiliyorum. İşte bu da öyle günlerden birinden;
 
La Catedrale Saint Andre, gördüğüm ilk katedral. İnanılmaz ihtişamlı ve soğuk. Düşündükçe bile ayaklarım sızlıyor.





 
 Bu inip binme olaylarına bayıldım burda, bir aylık kart alıyorsunuz ve sınırsız inip-binme hakkınız oluyor. Hem de tüm tramvay ve otobüslerde geçerli. Tüm bu sistem TBC tarafından yürütülüyor. Şehir tam bir taşıma ağı ile örülmüş (http://www.infotbc.com/)


 
 Gece hayatı da sakin, bir şeyler içip yemek yiyebileceğiniz sevimli publar, kafeler var.



http://velo-cite.org/ Burası arkadaşım Annie'nin çalıştığı yer. Bu bir yardım kuruluşu ve Annie de burada gönüllü olarak bu işi yapıyor. Velo cite, şehirde bisiklet kullanımını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bisiklet kullanmasını bilmeyenlere, maddi durumu yeterli olmayanlara ücretsiz derler veriyorlar, yol haritaları, uyarı işaretleri dağıtıyorlar. Bir şekilde ihtiyaç duyanlara bisiklet sağlamaya çalışıyorlar. Ben de Annie'den ikinci el bir bisiklet alıp yollara düşeceğim galiba. Bu arada fotoda Annie hemen kapı kenarında duruyor. Ortadaki ev arkadaşım, buradaki ailem Loraine ve yanındaki de onun en yakın arkadaşı Thomas.

Bu bey de Simon, buranın ünlüsüymüş kendisi

Ne diyebilirim ki, bu kız krep işini iyi biliyor.
 
Bu arada genel olarak Bordeaux'dan bahsedecek olursak;
Bir kere şehirde şarap her yerde, havaalanındaki heykelde, otobüsteki adamın elinde, okulun önündeki durakta, posterlerde... Ama bunu zaten tahmin edebilirsiniz.

 Bunun dışında bir kibarlık, anlatamam. Otobüste, laboratuvarda insanlar sürekli birbirini selamlıyor, ve sürekli bir lütfenler, özür dilerimler havada uçuşuyor. Bu konuda aşırı hassaslar. Eğer lütfen demezseniz, bir ekmek için uzun süre bekleyebilirsiniz. Ama bunlar hep alışılmış bir rutin, normalde ise çok resmiler (Burda ev arkadaşımı ve onun aradaşlarını ayrı tutmayı bir borç bilirim, yakınlarına yakınlar yani. Bir de onlar biraz farklılar herkesten, standardı iyi saptıracak cinsten yani).
 
Hava ise inanılmaz değişken, okyanusun etkisi galiba ama öyle böyle değil. Tabi şimdi Mart ayındayız, tam geçiş zamanı. Bir gün önce kar yağıyor, diğer gün günlük güneşlik, 15 derece. Hava iyi diye çıkıyorsun, 15 dk'a sağnak indiriyor, bir rüzgar çıkıyor, aklını alıyor. Böyle bir soğuğu ömrümde ilk defa yaşadım. Alnım nasıl acıyordu aman Allahım. Ama neyse ki çok uzun sürmedi. 2-3 gün çok kötüydü. Yani burada kat kat giyinip, her an her şeye hazırlıklı olmak lazım. Alışıyorum galiba artık.

Şehirde kendimi bir şekilde Sims City içinde gibi hissediyorum. Yavaş yavaş ilerleyen arabalar, birbirini bekleyen insanlar. Düzenli işleyen sistemler. Kaosa alışmış biri olarak çok garipsedim ama insan huzura da alışabiliyor.
 
Yanlış anlaşılmasın, herşey çok güzel, her yerde tarih var ama bir şeyler eksik hala burda. İçime sinmiyor bir şeyler.
 
Sadece kısa süreliğine tadını çıkarıyorum değişimin.
 
Keyifli zamanlar

14 Mart 2013 Perşembe

ve Bordeaux!

 
Adana'da yaşıyorsanız, Bordeaux'a gitmek epey yorucu oluyor. Her türlü bir sürü aktarma yapmanız gerekiyor. Çok aktarma, çok zahmet ve  de benim bagajımı Budapeste'ye göndermelerindeki gibi çok sıkıntı demek. Buradan çıkarılan ders herkesin yapması gereken bagajı verdikten sonra bagaj fişini kontrol etmek olmalı yani BOD yerine BUD yazabilir ve siz de bir süre rezil olabilirsiniz...
 

 Yine de Bordo çok güzel, sanatsal, tarih kokan bir yer ve şarap her yerde, yaşamın içinde... Havaalanında gördüğünüz üzere.
 
İşte benim ev sahibem Lauriane ve  onun en iyi dostu Thomas :)

Onlar olmasaydı bu şehirde bir başıma ne yapardım bilemiyorum. Zira ev, yurt, apart bulmak çok büyük bir problem. Hele de ara dönemde gidiyorsanız. Ben son çare, bir İspanyol arkadaşımın önerisi üzerine Appartager diye bir siteden buldum, gidecek olanlara tavsiye olsun.
 
Şaraplara gelince;
Bu hafta başından beri iyi şarap içtim diyebiliriz...
İstanbul'da çok sevimli bir bayanın getirdiği iki özel kav şarabı ile başlayabiliriz.
Normalde çok az beyaz şarap yıllandırılabilir özelliktedir ya, işte bu onlardan biri;
 

 İşte şu minnoş bayanın elinde görmüş olduğunuz Sannio Falanghina harika bir beyaz şaraptı. İnanılmaz çiçeksi, lezzetli bir sek. Beyaz şarabı normalde çok içemem fakat, buna bir doyamadım.

Ve karşınızda gecenin yıldızı, kendisi bir chianti (kianti diye okunuyor), Frescobaldi üretimi bir montesoldi...
Kendisi çok iyi bir şaraptı, biz buralarda ne içiyormuşuz filan dedittirdi diyebiliriz...
 
Şu altta gördüğümüz boğa figürlü Sangre de Toro bir çok yerde sürekli övgülerle karşılaştığım bir şarap, daha yazın Gökçe bebeğim bana hediye getirmişti ve çok beğenerek içmiştik. Sonra bir çok yerde duydum ve karşılaştım. Şimdi burada ilk akşamımda da karşımda yine Toro ve yine çok güzeldi. Bu ne güzel bacaklar böyle dediğimde ev arkadaşım gülmekten yerlere yattı. Bardakta aynen öyle güzel bacakları var diyebiliriz...
 

İşte benim çok üzün süredir tanışmak istediğim Gewurztraminer... Bu denediğim Alsace'tan dömi-sek, çiçek çiçek kokan bir şaraptı. Daha baharatlı aromatik birşeyler bekliyordum kitaplardan ama yanlış anlamışım herhalde, miskete çok  yakın ama... Dahası gül gül kokuyordu...



 Bordeaux diye başladım ama hiç bordo şarabı ile karşılaşamadık, hep başka bir yerler oldu ama böyle denk geldi artık.

Bu alttakini hiç duymamıştım, anason şarabı... Ve burda çok severek içiyorlar. Tabi ben anasona tahammül edemediğim için biraz garipsedim ama sonuçta bu da seveni için güzel bir şey...



 
Burada çok yoğun çalıştığım için artık sakin zamanlarda postlara devam edeceğim... Yaklaşık iki dolu koli kutusu denenecek şarabım da var. Daha her yerde öğrenilecek çok şey var. Dahası katılacağım bir tadım eğitimi ve de bir çok bağ gezisi var... Laboratuvar ve koku eğitimi maceralarını da sayarsak, çok mevzu birikmiş olacak demektir.
 
Sevgiler, selamlar...

Bu Blogda Ara da Bul :)

Her hakkı saklıdır!!!

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. Maddesi gereği bu blogdaki eserlerin tamamının telif hakları yazara aittir. Herhangi bir şekilde "alıntı olduğu ve hangi yazara ait olduğu" belirtilmeden ve yazarın blogundan link vermeden kullanmak suçtur.